DELİSİN-DELİYİM-DELİYİZ

mod avatarı

Ortalıkta çokça dolanan bir soru vardır bilirsiniz ” Seni akıl hastanesine yatırsalar, doktoru tek cümle ile deli olmadığına dair nasıl ikna edersin ?  “

Deliliğin kronolojik yolculuğuna çıkarmak istiyorum sizi. Aslında uzun bir yol ama ben kestirmeden götürüp kısa keseceğim. Delilik taş devrinde eski kötü ataların laneti olarak algılanıp, kötü atalarının ruhlarının kişilerin kafasına girdiği varsayılırdı ve deli olan kişinin kafatası delinirdi. Yahudi ve Uzakdoğu toplumlarında ise delilik kötü ruhlar ile açıklanmış bunların doktorları ise din adamları olarak tanımlanmıştır. Onlar için delilik ilahi bir cezaydı. Grek ve Romen kültürlerinde ise delilik kötü tanrıçaların (Mania Lyssa gibi tanrıçalar) etkisi üzerinden anlaşılmaktadır. Bu kültürlerde de delileri hapsedip bu tanrıçaların serbest kalmasını engelleme mantığı hakim olmuştur. Deliliği ilk defa Tanrıya ya da Ruha değilde doğal nedenlere bağlamaya çalışan Hipokrat ise bu alanda rüyaların etkisine değinmiştir. Ortaçağda ise delilik, dini taassupların ön planda olmasından dolayı deliler için tam bir zulüm zamanı olmuştur. Tabi bu çağda kendini soyutlayan bilge bir topluluk olan müslüman toplumlar hariç. Ortaçağda müslüman toplumlar bilime son derece önem veren topluluklar olduğundan deliler için ilk tedavi merkezlerini yani bimarhaneleri kurmuşlardır. Bununla da kalmayıp müzikle tedavi sürecini devreye sokmuşlardır. Rönesans dönemi hümanizmin yayılmasıyla deliler için daha yumuşak bir dönem olmuş olsa da burada daha çok para kazanma amaçlı teşhir edilerek ( panayırlarda, gösterilerde) kullanılmıştır deliler. 17. yy a doğru Descartes aklı, beyindeki bir beze dayandırarak açıklaması ve çevrelerce kabul görmesinden  dolayı artık deliliğin bir akıl hastalığı olduğu kanısı artmış ve gittikçe bu yayılmıştır. Fakat deliliğin tespiti konusunda iyi bir gelişme gösterip bilime bağlı kalan topluluklar tedavi noktasında bu kadar iyimser olmamışlardır. Bu tarihlerde deliler toplumdan dışlanıp boş adalara götürülmüş ve orada yanlızlığa bırakılmışlardır. Günümüz yüzyılına gelindiğinde ise bu durum resmen çağ atlamış delilik, ruh sağlığı hastalıkları başlığında değerlendirilip psikiyatri alanları oluşturulup klinikler kurulmuştur. Aslında bu kronolojik hikayeyi en güzel Staruss bize özetlemiştir. Starussa göre geçmişteki din adamlarının yerini modern bilimde pisikoterapistler almıştır. Geçmiş zamanda uygulanan tedavi yöntemleri bedensel zulümleri içerirken  modern bilimde yani günümüzde uygulanan tedavi yöntemleri de ruhsal bir zulme maruz bırakmaktadır kişileri. 

Evet, yukarıda çıktığımız kısa yolculuk aslında bize birçok şeyi anlatıyor. Fakat tam olarak deliliğin tanımını elde edemiyoruz. Ben bunun için Einstein hocaya kulak kabartıyorum. Bakınız ne diyor ;  Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.”  Çok basit ve öz bir tanım, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar almayı beklemek. Bu bize bir şeyler anımsatıyor mu? Mesela iş yerimizde koridora giren bir serçeyi. Hani dışarı çıkmak için cama doğru yönelir de oraya doğru uçarken dışarı çıkacağını sanar, tak diye cama çarpar ve buna rağmen aynı örgüyü tekrar tekrar uygulayıp kendine zarar veren serçe. Ya da bir sinek. Cam kenarında akşama kadar dışarı çıkmaya çalışan, cama yapışık gezinen o zavallı sineği anımsattı mı bize. Peki akşama kadar tartışma programlarında sahne alan ve aynı şeyleri tekrarlayan profesörleri de anımsadık mı ? Lisede okurken sürekli aynı şeyleri tekrarlayan okul müdürümüz, aynı uyarıları defalarca yapan öğretmenimiz, söylemekten farklı birşey yapmayıp sürekli “söyleyen” ebeveynlerimiz. Tüm bunları bir kaç saniyede gözlerimizin önüne getirerek anımsadık değil mi? Aman Allahım! Herkes delirmiş. Parmağımızı hangi yöne çevirsek aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar bekleyen insanlarla dolu etraımız. 

Peki ya sen. Sende delimisin. Evet sende delisin. Geçirdiğin son 10 yılına bak. Söylediklerine bak ve yaptıklarına bak. Çok iyi söylüyorsun çok iyi konuşuyorsun ama sonuçların genel olarak hep aynı. Sadece söylemek, konuşmak. Yaptığın eylem bu ama beklediğin sonuç hep farklı. Hep aynı şeyi denemişsin. Söylemenin yanında birde harekete geçip uygulamaya koyduğunu düşün. Söylediklerin şeyler hakkında bir de pratik yaptığını, söylediğini uygulamaya koyduğunu düşün. Bu farklı bir şey değil mi ?Evet farklı bir şey.  Söylemek, yapmak mutlaka sonucu da değiştirecektir.

Üzerimizde bir keder var. Sürekli yalnızız. Rönesans döneminde adalarda yalnızlığa mahkum edilip terk edilmiş deliler gibiyiz. Planladığımız gibi gitmiyor hayatımız. Tüm dünya bizim hayatımızın önünde durmak için kenetlenmiş sanki.  Hiç bir şey yolunda gitmiyor.Kimse bizi dinlemiyor. Birbirimizi dinlemiyoruz. Tahammül sınırlarımız çok dar. Kimseye tahammül edemiyor sabredemiyoruz. Zihinlerimiz allak bullak. Hepimiz delirmişiz. Deliler dünyasında yaşıyoruz Einstein’a göre. Ruh sağlığı tam sağlıklı olan kişi sayısı yok denecek kadar az. Bu cümleler çok negatif cümleler gibi görünse de maalesef genel olarak durum bu. Peki ilacımız ne? Bizi bu delilikten kurtaracak reçete ne?  Sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp farklı sonuçlar bekleme hastalığımızı yani deliliğimizi nasıl yeneceğiz? 

Aramalıyız. Hep aynı yolu deneyip hep aynı cama çarpan kuş örneğini biliyoruz. Biz kuş değiliz. Biz aklı başında, zeka sahibi, bu dünyaya hükmetmiş, yaratılan onca varlıktan üstün kılınmış bir ırkız. İnsanız. Aramalıyız. Farklı yollar aramalı farklı eylemler denemeliyiz.Cama toslamaktan vazgeçmeli başka ışıklar başka çıkışlar bulmalıyız.  Sonucu sürekli iyileştireceksek, sürekli iyiye doğru yönelip kendimizi bir adım yukarıya taşıyacaksak şu ana kadar yaptıklarımızdan vazgeçmeli başka yollar denemeliyiz. Arayınca elbet bir çıkış yolu bulacağız. Söyleme ve konuşma alışkanlığından vazgeçip eyleme dönüştürme yoluna geçmeliyiz. Herkesin söyleyip herkesin konuştuğu ama sonuca ulaşamadığı bir çağda yaşıyoruz. Bunu değiştirmeli ağızlara kelepçe vurmalıyız. Her söyleyeceğimizi yaparak anlatmalıyız. Tartışma programında tartışan profesör “birbirimize saygılı olursak, ötekileştirmezsek mutlu oluruz.” dememeli. Bunları söylemek yerine pazarda alışveriş yaptığı satıcıya öteki gözüyle bakmayıp yaptığı iş için ona minnet duygusunu iletmeli. Okul müdürü “gençler zorbalığı bırakın” dememeli. Bunları söylemek yerine zorba yöntemleri kullanmayıp farklı yöntemler ile gençlere değer vererek disipline etmeli. Öğretmen “ben ders anlatırken kendi aranda konuşma” dememeli. Öğretmen öğrenci bir şey anlatırken onu üstünkörü değil can kulağıyla dinlemeli ve kaale almalı. Anne-babalar ” oğlum-kızım terbiyeli edepli ol “ dememeli. Terbiyeli ve edepli bir yaşam tarzı yaşamalı. Söylemek yasak uygulamak serbest.

Sonuçta İnsan olarak bu dünyaya hatta bu evrene yok yere gönderilmedik. İnsan ırkı olarak bir misyonumuz var, bu bir gerçek. Bu misyon konusunda başarısız olup her şeyi  altüst edip yaşadığımız dünyayı mahvettiğimiz de bir gerçek. Bu gerçekliğin altında deliliğimizin yattığı ise gerçeğin ötesi. Ama bir reçetemiz var. Hastalığımızın teşhisi delilik. Hastalığa sebep başlıca tanı güzeli iyiyi konuşmak. Uygulanması gereken reçete ise konuşmayı bırakıp yapmak. Konuşmak yerine yapmaya başladığımız an farklı bir yola girmiş olacak belki sıkıştığımız dar alandan kurtulacağız.   

Yazının başındaki soruya geliyorum. Seni akıl hastanesine yatırsalar, doktoru tek cümle ile deli olmadığına dair nasıl ikna edersin ? Evet bu soruya vereceğim cevap “Hocam benim deli olduğum kadar sizde delisiniz sanırım.” olurdu. Ama bu cümleyle yetinemezdim tabi. Doktorun koluna girer bir hücreye gidip yukarıda yazılan satırları uzun uzun mütalaa ederdim.

 

Loading

Tagged in :

mod avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir