Bir oğulun babası ile olan muhabbeti ve kendilerini bulan ölüm! Biri toprağın altında biri üstünde iki ölüm. Hasan Ali Topbaş’ı daha önce duymuş ve öneri olarak almıştım. “Kuşlar Yasına Gider” kitabı benim için yazarın hakkında olan düşüncelerimi şekillendirecekti ve bence bu iyi bir başlangıçtı. Kitapta yer alan müthiş betimlemeler emin olun ki hayal dünyanız dar olsa bile sizi alıp o dünyanın içine bırakıp yaşatıyor. Müthiş bir betimleme kabiliyetinin olduğunu es geçmek büyük haksızlık olur. Zaten kitabı okuma devamlılığı açısından sempatik kılan tek şey bu gibime geldi.
Hikaye hakkında bilgi verip okuma zevkinizi alaşağı etmek istemiyorum. Fakat bu bir inceleme yazısı olduğundan bazı hususlara değinmem gerekiyor. İlk olarak söylediğim gibi kitapta yer alan mekan olay betimlemeleri ustaca kaleme alınmış. Duygusal bir bağ üzerinden şekillenmeye çalışan hikayemiz bana göre yersiz argümanlar ile uzatılmış. Bu uzatma okuyucuyu çok sıkmasa da zaman zaman okuyucuyu bıktıracak cinsten ama sırf hikayenin sonundaki o vurucu sahneyi sezdirdiğinden dolayı akıcılığını kaybettirmemiş.
Kendi türündeki bir çok kitapla yarışabilecek hatta duygusal bağlamda farklı bir noktaya değindiği için bir adım önde olabilecek bir kitap. Bu tür kitaplarda duygusal drajenin sadece aşk ve karşı cinse olan ilgiler üzerinden servis edilmesi durumu söz konusu olsa da bu kitapta bunun dışına çıkıp bu duygusallığı aile ve baba üzerinden tadabiliyoruz. Bu aslında kitabı elimizden bırakmamak için güzel bir neden. Belki bu kitabı, incelemesini yazacak kadar değerli kılan şeyde budur.
Hikayeyi anlatamadığımdan çokta uzun uzadıya yazamayacağım fakat kitabı okumayı düşünen okurlar için tavsiyem ne olur derseniz. Okuyun derim. Hayatınıza birazda olsa mütevazilik ve şükür katacağı kesin. Dönüp arkanıza bakmanızı sağlayacak, sizi içsel anlamda bir adım öteye geçirecektir. Bunu 250 sayfalık kitapla katetmek zaman zaman sıkıcı olsa da sonuçta pişman kalmayacağınızı garantisi var.
Evet artık klasikleşen bir kaç kitap alıntısıyla yazıyı noktalıyorum;
-…, kendini anlatmak için hayat bazen beklediğimizden hızlı davranıyor diyecektim ama vazgeçtim.
-Bir vakit; ikimizde sustuk. Neden sustuğumuzu bilmiyorum ama o an telefondaki sessizlik ikimizden doğmuyormuş gibi geldi bana. Sessizlik kılığına bürünmüş başka bir şey vardı sanki, aramızda, öylece duruyordu.
-…; o insanların yüzleri var ya yüzleri; dağıttıkları çaydan daha sıcaktı.
-Sonra güneş battı ve hava karardı yavaş yavaş evler, avlular ve sokaklar kayboldu. Kasabanın etrafındaki bağlar da kayboldu çok geçmeden. Sonra uğultularıyla birlikte dağ, dağla birlikte ova da kayboldu ve ortalığı kaybolan şeylerin varlığını hatırlatan derin bir sessizlik kapladı.
Bir yanıt yazın