ÜNİVERSİTELERDE YANLIŞ BAŞARI ÖLÇEKLENDİRİLMESİ

mod avatarı

İnsanlık tarihinden bu yana bilgi, sürekli gelişerek yol alan ve toplumların kendini gerçekleştirme yolculuğunda –toplumun- yolunu aydınlatan en temel kaynak olmuştur. Bu kaynağın bir ulus tarafından kullanılıp insanlık tarihine katkıda bulunması ise bilgi topluluğu kavramını açıklar. Bilgi toplumu kavramı derin ve bu konuyu uzatacak bir tanım olduğundan bilginin üretim merkezi olan okulları ele almayı, okulların özelinde ise bu üretim mekanizmasının nihai ve son bandı olan üniversiteleri konuşmayı, üniversitelerin başarı ölçütlerinin ve sıralamalarının toplumsal faydaya dönüşüp dönüşmediğini tartışmak istiyorum.

                İlk olarak 2003 dünya genelinde üniversite sıralamaları açıklanırken bilime katkıyı esas almak amaçtı. Zamanla birlikte bu sıralama koşulları ve ölçütleri çeşitlenip farklılaştı. Fakat kendi ölçütlerini dünya genelinde öne çıkaran ve genel kabul gören kurumlar bir elin parmaklarını geçmeyecek şekilde oluşum gösterdi (ARWU, CWTS, CWUR, THE, NTU gibi). Bu kurumların değerlendirmelerine bakıldığında ülkemizin ilk 500 e girme başarısı 500 de 1. Bu düşük başarı koşullarının dayandığı sebepler olduğu gibi bu sebepleri doğuran bir fikir eksikliği var.

                Ülkemizde akademik faaliyet gösteren üniversiteler YÖK ün yayımladığı karnelere ve bu karnelerde yer alan göstergelere ağırlık veriyorlar. Bu pek tabiî ve doğal bir durum. Fakat bu karneleri pekiyilerle dolu bir çok üniversitemiz dünya sıralamasını gerilerden seyrediyor? Hadi derdimiz dünya sıralaması olmasın. Üniversitelerimiz ne kadar ulusal düzeyimize katkı sağlıyor? Toplumun yaşam koşullarını ne kadar iyileştiriyor? Kamusal kaynakların verimini ne kadar arttırabiliyor? Bilgi toplumu olma yolunda nasıl bir gençlik yetiştiriyor?

                YÖK’ün üniversitelerin başarı kriterlerini ölçümlediği karnesine baktığımda dört temel alanda derecelendirme yaptığını görüyorum. “Eğitim ve Öğretim”, “Araştırma-Geliştirme, Proje ve Yayın”, “Uluslararasılaşma”, ile “Topluma Hizmet ve Sosyal Sorumluluk”. Bunları üniversite bazında izlediğimde ise tamamen günü kurtarmaya ve makyaj yapmaya müsait bir puanlandırma sistemi olduğunu bariz anlayabiliyorum. Ve yukarıdaki sorularımın neden cevaplanamadığını daha iyi anlıyorum.

                Madem yeni bir bakış açısı ve farklı fikirler zenginliğimiz ve gelişimimiz için bir fırsat o halde bende on yılı aşkın kurumsal tecrübelerim ve akademinin kapısını aralamış biri olarak bir öneride bulunmak istiyorum. Üniversitelerimizin başarı ölçeklerinin; kişi, program, atıf, makale, yayın gibi sanal sayısal göstergelerle belirlenmesinin yanında daha gerçekçi daha reel başlıklarla yani uluslararası patent edinme, ticari kazanım, topluma doğrudan katkı, küresel projelendirme, üretim firmaları ile işbirliği gibi ölçekler ile de değerlendirilmesi gerekiyor. Daha yenilikçi, daha kurumsal, daha bürokrasiden uzak, daha üretken bir bakış açısı ile bu alanda revizyon yapıp alt eğitim kurumların da bu revizyon çerçevesinde müfredat anlayışının değişmesi gerektiği kanaatindeyim.

                Günümüz artık küresel anlamda şirketlerin ve kurumsal yapıların söz sahibi olduğu ve geleceği yönlendirdiği bir yapıyı besliyor. Söz sahibi olmak, geleceği yönlendirmek, toplumumuzu üst seviyeye taşımak niyetindeysek, sistemlerimizi yenilemeyi ve kurumsal dönüşümümüzü hızlandırmayı temel amaç edinmeliyiz. Rakamlarla oyalanmak yerine somut çıktılar yani ürünler ile gerçek adımlar atmalıyız.

NOT: Bu konu biraz daha derinlemesine irdelenecek ve çeşitlendirilebilecek bir konu fakat ben yazının uzamaması adına kısa kesiyorum. Yoksa mevcut göstergelerinde olması gerektiğini hatta üniversitelerin ağaç yapısı baz alınarak farklı felsefeleri benimseyen üniversite çeşitliliğini de ele almak ve etraflıca değerlendirme yapmak gerekir. Bunu da ilerleyen zamanda akademik bir makale ile ele almak nasip olur umarım.

Loading

Tagged in :

mod avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir