Başı Sınuklar İçin Kılavuz, Kemal Sayar’ın ufuk açan. sevgi ve umut dolu söylemlerinin yine nazik bir dille kitap haline getirdiği küçük bir derya olmuş. Yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi yine anlatmak istediğini bu kadar yalın ve sade bir dille anlatıp etki bırakması beni şaşırtmaya devam etti. Evet diyorum bu bildiğimiz birşey buraya vurgu yapmaya kitaptaki bu paragrafın altını çizmeye gerek yok diyorum fakat yine o paragrafın etkisine kapılım kitabın çoğu yerini çizmiş olduğumu görüyorum. Dolayısıyle bu kitaptan olağanca fazla ders çıkardığım ortaya çıkmış oluyor.
Kitapta dikkatimi çeken konuları özetleyip sizinle paylaşmakta fayda görüyorum. Kitap; önsözde okumanın kıymetine dair güzel bir vurgu ile başlayıp Kemal Sayar ile birlikte yolculuğa çıkacak olan okuyucuyu cesaret kavramı ile önce hazırlıyor. Ardından ruhun temel gıdası olan teslimiyet konusunu kader ile birlikte güzelce ele alıyor. Ardından şair kimliğine bir özeleştiri getiriyor ve onunla yüzleşiyor. Şair kimliği ile yüzleşirken okuyucuyu şiirin tılsımına hikayesinin aslına sürüklüyor. İnsanın içine düştüğü iyilik ve kötülük kargaşasına umut ve affedişin bakracı ile reçete yazıyor. Bir meşe palamudunun varlığından gönül insanını yakalayıp empati ile insanın bencilliğini alaşağı etmeye çalışan kitap sert rüzgarlarında hayatın gerçekleri arasında olduğunu hatırlatıyor.
El-Latif ismini açıyor Kemal Sayar. Ruhun ihmal edilmeyip sevgi, tahayyül ve tefekkür ile beslenmesi gerektiğini aktarıyor. Zihnimizi kötülüklerden arındıracak olan bir gönül perhizinden bahsediyor. Tevazunun kapısını aralayıp; benden bize hicret etmeyi ve narsizme karşı savaç açmayı öneriyor. Helal ile haram arasındaki ince çizgiyi inanç ile besleyip ariflerin hakikatli dertlerine dokunuyor.
Teknolojinin ve sosyal medyanın açtığı yaralara değinirken kusursuz özgürlüğün alışılagelmiş algısını yok ediyor. Ekrana bağımlı kalan anne-baba-çocuk üçgeninin yalnızlığını ve içinde barındırdığı tehlikeye dikkat çekiyor. Dost ile birlikte anlam bağı kurabilmeyi, ruhun buhranlarından kurtulmanın yollarını arıyor. Yavaşla kitabına götürüyor okuyucusunu hızın yarattığı tehlikeye karşı “yavaşla” diyor okuyucuya. Kültürün asimilasyona uğramak üzere olduğu uyarısını yapıp estetik bakışın yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer olacağını işaret ediyor.
İmanın koruyuculuğuna, teslimiyetin zikrine, insanın kalvuzuna değinerek yaratıcının Rahmetine sığınmamız gerektiğini salık veriyor. Ölümün terihsine yürüyor. Ölümlerin hastane odalarına terkedilmiş olup mezarlıklardan uzaklaşan neslin karşı karşıya kalacağı sorunlardan bahsediyor. Yine ölüm korkusundan ve ölümden kaçmak isteyen, çıkmaz sokaklarında gezen insana iyi ölümü müjdeliyor.
Sürekli mutluluğun kabusuna değinip sürekli mücadelenin dokusuna değiniyor. Kalmak ve gelecek nesiller için mücadele etmek, onlara gölgesinde serinleyebilecekleri bir ağaç temsilinde bir iyilik hikayesi miras bırakmak nasihatini veriyor. Tasavvuf ile psikoterapi arasındaki farkları sıralayıp terapist ve vaiz arasındaki açık zihne bürünmüş bilgiyi anlatıyor. Değer eksenli hayatın karşısına dikilen teknoloji, para ve reklam temelli barbar istilasından bahsediyor. Bu istiladan kurtuşluşu Yunus’un sözlerinde arıyor (Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur.).
Yeni iletişim teknolojilerinin oluşturduğu kapalı kapıların şeffaflık ile çözülebileceğine dikkat çekiyor. Her elektronik temasın hayatımızda iz bıraktığını ve mahremiyetimize tacizde bulunduğunu belirtiyor. Buna karşı sağlam bir haya duvarı örülmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Kapitalizmin insan duygularını da sömürüp yönlendirdiği gerçeğine değinen kitap sahici buluşmaların ve hemhal olmanın bu sömürüyü alaşağı edeceğine değiniyor. Son tahlilde toplumun yapı taşı olan aileyi bekleyen tehlikelerin altını çiziyor. Kültürel kodların aktarımından çocuğa rol model olma yolunda gerçekleştirilmesi gereken pratiklere değiniyor. Evin içini ve mahremiyetini kollayıp bir cazibe merkezini andırmasını ümit ediyor. Aşkın ve romantizmin gerçek tanımlarına evlilik ile bu tanımların ortak ilişkisine yoğunlaşıyor. Tüm bunların merkezinde bulunan yarının bireyi çocuk konusunda sıkı bir tahlil yapıp eğitimin ve bilgini gerçekleştirebileceği devrim ile noktalıyor.
Sonuç itibariyle klasik Kemal Sayar mutfağında farklı ve lezzetli bir yemek tarifi daha okuyor, yemeğin kokusunu burnumuzun ucunda hissediyor, damağımızda lezzetini tadımlamış gibi oluyoruz. Bu topraklarda böyle kalemlerin olması bizi bekleyen şükürlerden biri. Başı Sınuklar İçin Kılavuz kitabını okumadan geçmemenizi önererek bitiriyorum. Son olarak kitapta altını çizdiği notların paylaşımının ancak yüzde ikisini buraya yazabileceğim. Zira bazen paragraf paragraf çizmeyi bırak sayfa sayfa çizdiğim paragraflar oldu. Bunlardan ancak en en kısalarını yazabiliyorum buraya. İyi okumalar diliyorum.
*İman ümidi korumaktır, ışık karanlığı bir kenara iterek değil, karanlığın tam da kalbinde parlar.
*Nasıl ölüneceğini bilen insanlar, hayatı nasıl yaşayacaklarını da bilirler.
*İnsanlık tarihinin en büyük cürümleri isyandan değil kötü emre itaatten çıkmıştır.
*İnsanın karakteri onun kaderidir.
*Susuzluğunu gidermek isteyen, kulağını dostun çeşmesine uzatsın ve oradan kana kana işitsin.
*Bazen kibir yaralarımıza saklanır.
*Ruh ayarı olmadan, ruhlar birbirine ayarlanmadan, insandan insana bir köprü kurulmuyor.
Bir yanıt yazın