Depreme/Acıya Dair Reçete…

270-450-768-1.256-3.588-4.944-9.887-12.391-14.351… Katlanarak devam eden rakamlar silsilesi. Belki de yakın/uzak tüm tarihimizin en büyük yıkımı. Ya da bu zihniyetle devam edersek en büyük yıkımlarından sadece bir kaçından biri. Peki bu yıkım bize ne anlatıyor? Bu acı bize öğretiyor? Bu durumu çok uzatmadan üç başlıkta ele alıp kendi reçetemi paylaşmak istiyorum. Bu karanlık günler ilk olarak gidenler için ne söylüyor, gidenlerin arkasından acıyla bakan bize ne söylüyor ve son olarak bu karanlık neden var sorusunun cevabı ne?

Bu karanlık günler gidenler için ne söylüyor? Yukarıda yazan, gördüğümüz sayılar sadece belirli rakamlardan oluşuyor oysa ki bunlar rakamlardan ibaret değil. Telefon/televizyon ortamında gözümüzün alıştığı sürekli değişen o rakamlar bizden ayrılan canları ifade ediyor. Yetim kalan evlatları, öksüz kalan çocukları, canından parça kopan anne-babaları haber veriyor. İnsanın insana yaptığı zulmü, reva gördüğü enkaz altındaki ölümü, yıkım anındaki dehşet dakikalarını, karanlık bekleyişleri, insan olamama katsayımızı anlatıyor aslıda.

Ölüm, bütün bu katlanarak giden sayıların ifade ettiği bir başka şey. Ölen insanlar, yani bizden gidenler. Ölüm hayatı acıtır demiştim bir başka yazımda. Ölümü bir limon çekirdeğiyle açıklamaya çalışmış örneklendirmiştim, kısaca bahsedeyim. Toprağa düşen limon çekirdeği, içinden düştüğü limonun içindeki 3-5 çekirdekten ayrılmıştır, toprağa düşmüştür. Sonra düştüğü toprakta zamanla kabuğundan sıyrılıp filiz sonra ağaç olmuştur. İşte ölüm de bir çekirdeğin toprağa düşmesi gibi yeni bir varoluşu tetikliyor. Ardında bıraktığın üç-beş çekirdek kardeşine mukabil ataların olduğu yere, bir sürü limon ağacının olduğu daha çok akrabanın bulunduğu dünyaya açıyor çekirdeği. Bu şekliyle bakıldığında acı olan ölüm aslında bir rahmet, bir kurtuluş biletidir. Hele ki bunu iradenin geçersiz olduğu bir afet ile yaşamak çekirdeğin bahar ayında filizlenmesi gibi bir şey. Dolayısıyla ölüp giden canları konuşturabilseydik emin olun bizim ağıtlarımıza güler filizlendikleri dünyadan bize seslenip keşke siz de size acı gibi görünen ölümün arkasındaki rahmeti görüp bir an önce toprağa düşüp filizlenseniz diye sabırsızlandıklarını anlardık.

Tam burada ikinci sorumuzun cevabını aramalıyız. Bu karanlık günler gidenlerin arkasından acıyla bakan bizlere ne söylüyor? Yüreğimizin dayanamayacağı, her görüntüde daha çok kahrolduğumuz bu senaryo, bu yıkım bizi nasıl ayakta tutacak? Durup durup gözyaşlarımızın akmasına sebep bu olan bu ruhumuzun enkazını nasıl kaldıracağız? Kaybettiğimiz çocuğumuz, annemiz, babamız, can ciğer dostumuz sırdaşımız, akrabamız; bunların kederinden nasıl sıyrılacağız? Önce yas tutacağız. Ölümü kabullenip onlar için yasımızı tutup onlara saygı duyacağız. Gidenler için asıl gerçekleri doğruca kabullenip kalanlar hala yaşayanlar için bu dar ve karanlık sokakta endişemizi göstermeyip ıslık çalarak güçlü şekilde yürüyeceğiz. Her şeyden önce acımızı işleyip ruhumuzun bu acıya zincirlenmesinin önüne geçeceğiz. Biz güçlü olmazsak önce çevremiz sonra toplumumuzun çökeceğini bilmeliyiz. Gidenlerin çiçek açtığını hatırlayıp gözyaşımızı elimizin tersiyle silip gülümseyeceğiz onlara.

Son ve en önemli soru, bu karanlık neden var? Her ne kadar içinde bulunduğumuz coğrafya bize bir düşünce şeklini, bir siyasi duruşu, dava dedikleri sömürü kavramını özetle mutlaka bir Taraf olmayı dayatsa da zihnim ve fikrim el verdiği sürece bir topluluğa, zümreye, siyasi oluşuma katılmama fikrim nettir. Her şeyden önce erdemli bir insan olmayı, süresi bile belli olmayan bu ömürde varoluş amacını gerçekleştirmeyi düşleyen biriyim. Bunları biraz sonra yapacağım eleştiri furyasını dizginlemek için anlatmıyorum. Önyargılarınızı oluşturan düşüncelerden beş dakikalığına sıyrılmanız için söylüyorum. Bu karanlık neden var biliyor musunuz dostlar. Bizim yüzümüzden. O enkazlarda yığılan beton parçalarının her birini biz kendi elimizle üstlerine bıraktık. Bundan önce de bırakmıştık. Bırakmaya da devam ediyoruz. Kaç deprem yaşandı bu memlekette kaç ölüm sığdıramadık biz kartondan binalara. Japonya 7,3 ile sarsılırken sadece ölen 4 kişiye bedel bizim 40 bin ölüm görecek olmamızı başka türlü kimse anlatamaz bana.  

Neden mi bizim yüzümüzden? Çünkü biz unutmayı arsızlık haline getirmiş yaşadığımız her yıkımı birkaç gün sonra unutup önlem alınmamasına göz yumduk. Biz geçmiş tecrübelerimizi bilgiye ve bilime çevirmek yerine paraya ve menfaate çevirmenin peşine düştük. Denetimsiz yapılanmaya biz göz yumduk, depremin ertesi günü çimento firmalarının hisse senetlerine biz saldırdık, yıllardır bu yıkımlardan ders çıkarmayıp başarısızlıklarını pişkin ifadelerle siyasi ranta çevirenleri biz alkışladık, liyakatsizdir ama olsun bu organizasyonun yönetimi de yeğenimizde dursun sözümüzden çıkmaz diyen bizleriz, çalan-çırpan bir kolon parası ödememek için kırk takla atan yine bizleriz. Elimizde binlerce kişinin kanı var.

Oysa burası sonsuz kalacağımız bir diyar değildi, bu köprüde ev yapma derdini kim aşıladı ki bize? Yurdumuz, vatanımız diye belirlediğimiz bu coğrafyada güven içinde yaşamak yerine bizi korkuyla yaşatan kim? Yurdumuzun kaynaklarını vatan üzerinde yaşayan vatandaşa bir sağlam yuva dahi veremeyen ihanet edenler nerede? Özetle bizim elimiz kan içinde ama kollarına, yüzlerine kadar kan bulaşanlar da bizde geride değil.

Son tahlilde dostlarım coğrafya itibariyle yaşadığımız onlarca acılardan biri daha yaşanıyor. Atalarımız gibi bir şekilde bu acılara ve yıkımlara biz de alışık olup belirli refleksler gösterme, birlik olma, bir bütün olma konusunda becerikliyiz. Elimiz kana bulansa da o elleri vicdanımıza koyup bir bu enkazı kaldırmak erdemini gösteren milyonlara sahibiz. Gün yukarıda yazan şikayetleri daha sonra tartışmak için bir kenara alıp imkanlarımızı seferber etme, yaralarımızı tedavi etme, el bekleyene elimizi uzatma, ses bekleyene sesimizi verme günüdür. Depremin yaşandığı yerde olmasa da yüreği enkazın altındakiler kadar yanan, yüreği acıyla kavrulan, kardeşleri için gözyaşı döken bu yurdun insanlarına teker teker selam olsun. Birbirimizin acısını hissediyorsak hala bir umut var ve bu umut geleceğimiz için kalan son kandilimiz. Bu kandilin sönmemesi dileğiyle.   

Loading