Ölüm hepimizin hayatında var olan yakın zamanda bile köşemizden, kıyımızdan, yakınımızdan veya tam içimizden geçen acı veren bir gerçek. “Acı” deyince aklıma, çocukken odun sobasına sakızlardan çıkan etiketleri yapıştırma merakım gelir hep. Birkaç kez soba yanarken etiketleri yapıştırmak istemiş ve elim yanarak acı hissetmiştim. O acı bana soba sıcakken ona dokunmamam gerektiğini öğretmişti mesela. Daha genel olan bir çaydanlık örneği vermek isterdim ama odun sobasında tek gözlü odada büyüyen bir çocuk olmanın avantajını kullanmak istedim(Hafif Tebessüm). Hasılı, Acı hep bir şey öğretir. Bir şey anlatmak ister. Ölüm de hayatı acıtır. Bu hayatla bir alıp veremediği, bir hesabı var ölümün. Yok eder onu. Yaşanacak sevinçleri, mutlulukları, yarını, güzelliği ortadan keser bitirir. Hayata Acıdır ölüm. Peki ne anlatmak ister? Ölüm hayattan ne ister?
Ölümün hayattan ne istediğini limon ağacı bize anlatır aslında. Kulağınızı kabartın anlatayım. Limonun çekirdeği vardır. Hani çayımıza bir iki damla sıkarken çayın içine düşürmemek için onca çaba sarf ettiğimiz ama yine içine düşmesinden kurtulamadığımız gıcık limon çekirdeği. Bu limon çekirdeği biziz. Bizimde çok sempatik olduğumuz söylenemez biraz gıcığızdır ortak noktamız çok 🙂 Neyse limon çekirdeği biziz dedik. Limon çekirdeği içinde bulunduğu limonu terk edip toprağa düşünce henüz yepyeni bir çekirdek. Toprağa düşünce, gel zaman git zaman çekirdeğin dışındaki kabuk veya zar her ne ise yavaşça kırışmaya, eskimeye başlar. Nihayetinde kabuk çatlar ve çekirdeğin içindeki tohum filiz verir, yeşermeye başlar. Sonrası biliyorsunuz ağaç olmaya kadar yolu var. Şimdi bu misal ile kendimizi eşleştirmeyi çoğumuz kavradı fakat ben yine bir üstten geçmek istiyorum. Limon çekirdeği biziz. Çekirdeğin dışındaki kabuk bizim bedenimiz. Çekirdeğin toprağa düşmesi bizim dünyaya düşmemiz, dünya hayatımız. Çekirdeğin zamanla eskimesi kırışması bizim bedenimizin eskimesi kırışması. Nihayetinde kabuğun çatlaması ölüm. Ağaç olma serüvenine başlayan filiz ise ölümden sonraki asıl uzun bana göre sonsuz yolculuk.
Biz şu an kabuğun çatlamasını konuşuyoruz. Kabuk çatlar. Acı verir. Çatlayıp ne istemiştir hayatımızdan? Olaya sadece neden çatlıyor diye bakınca çok saçma geliyor fakat bu soruyu sorunca da tümden gelim yaparsak çok saçma. Ölüm bize aslında bir şey anlatıyor, bir şey öğretmek istiyor. Bunun bir son olmadığını, yeni bir başlangıç olduğunu işaret ediyor. Hem de kabuğun çatlama süresinin milyonlarca katı uzunluğunda bir başlangıç. Sorumuzun cevabı netleşti. Ölüm hayattan daha uzun bir yolculuk ve yeni bir başlangıç istiyor. Hatta ve hatta çekirdek; kendisinden çıktığı limonun koparıldığı ağaç olan atalarının yanına kurulmayı haber veriyor. Çünkü artık O da filizlenip ağaç olacak ve diğerlerinin yanına gidecek. Kendisinden ayrıldığı limondaki 3-5 limon çekirdeği akranına mukabil içerisinde binlerce çekirdeği besleyen ağaçları kazanıyor. Yani insan ölümle birlikte buradaki yakınlarından ayrılmaya mukabil başladığı yeni hayatta kendinden önceki tüm akrabalarının yani atalarının yanına varmış oluyor.
Son bir dipnot geçmek isterim. İslam dinin müjdecisi ve Allah’ın elçisi H.z. Muhammed (s.a.v)’in “İslam dini garip geldi, garip gidecek. Ne mutlu gariplere” mealinde bir hadisi vardır. Bu hadis benim garipliğe ekstra önem vermemi ve sevmemi sağlıyor. Bir Allah’ın Velisi vardı, iç hastalığı vardı, garipti. Ömrünün baharında 25 yaşında, yıllar önce göçtü gitti bu dünyadan. Filiz verdi. İşte O garip Veli’nin babası bir garip Abdullah vardı. Ömrünü helal para uğruna seyyar arabasının başında geçiren şerefli garip bir Abdullah. O garip Abdullah geçtiğimiz günlerde garip oğluna kavuştu. O da oğlunun yanı başında filizlendi. Ne mutlu o gariplere. Mekanı cennet olsun. Bir Fatiha’nız rahmet olur.
Bir yanıt yazın