Rasim Özdenören | Gül Yetiştiren Adam

mod avatarı

Edit: Yazımın sonundaki alıntıyla başlamak istiyorum.
Kısaca Rasim Özdenören bu kitapta ” Şu an mezarlarında dedelerimizin kemikleri sızlıyor. ” cümlesini müthiş bir üslupla ve keskin cümlelerle bedenimizin içindeki ruhumuza anlatıyor. 

Kitabı okumadan önce bu yazıyı okumanızda sanırım fayda var. Çünkü ben bu kitabın 40. sayfasında olay örgüsünü çözdüm ve tekrar başa dönüp okudum. İlk okuyucu için biraz ağır biraz karmaşık bir kitap ama servis ettiği gerçekler tamamen hayran bırakacak derecede.

Aklınızdaki alışılagelmiş roman veya öykü tarzını bir kenara bırakın. Rasim Özdenören bu kalıbın dışına çıkarak yeni bir aksiyon katmış. Şöyle açıklayacağım. 50 yıl önceki bir dervişin bu zamana ışınlandığını düşünün. Ne kadar çömezler ? Ne kadar şaşırır ? Ne kadar ağlar ? İşte bu kitapta ışınlanma olayı olmaksızın maddesel boyuttaki bir gerçeklikle bu konu işlenmiştir. Eve kapanan ve 50 yıldır dışarıya çıkmayan bir insan. 50 yıl sonra dışarıya çıkması. Şaşkınlığı, isyanı, acısı, geçmişi, hüznü… Bu sadece ana karakterin ve ana temanın verilmek istediği konu. Bu konunun işleniş şekli bir hayli farklı. Rasim üstad ana karakteri ve konuyu daha iyi anlayabilmemiz için romana bir kaç farklı karakter katıyor. Sitare, Çarli ve yazar gibi. Bunlar 50 yıl sonrasında yaşayan kültür ve medeniyetlerinden tamamen kopmuş karakterler. Bir yandan gül yetiştiren adamı okurken bir yandan da romanın yüzdelik payında daha fazla yer kaplayan farklı karakterlerin iç dünyalarındaki bunalım sahnelerini okuyoruz. Dediğim gibi farklı bir teknik.

Velhasıl Rasim Özdenören bu kitapta önce köy, kasaba, şehir gibi yaşadığımız ve nefes aldığımız yerlerin zamanla nasıl değiştiğini -değiştirildiğini- anlatmakta. Bunu insanların iç dünyasına sirayet ettirerek bir neslin nasıl heba olduğunu vurgulamakta. Belki yüz yıl önce verilen savaşın bugünün insanları için verilmediğini yüzümüze tokat gibi çakmakta.

Kısaca Rasim Özdenören bu kitapta ” Şu an mezarlarında dedelerimizin kemikleri sızlıyor. ” cümlesini müthiş bir üslupla ve keskin cümlelerle bedenimizin içindeki ruhumuza anlatıyor. 

Gelelim kitaptaki nokta atışı cümlelere diyaloglara. Şu söylemek isterimki elimde olsa kitabın neredeyse %90 ını çizmiştim. Çoğu cümle ve tasvirler harika. Ama ben bunu kısıtlayıp en aza indirgedim. Burada da paylşıyorum. Buyrun, Gül Yetiştiren Adam dan alıntılar:

-Büyük bir kale
 muazzam bir toprak yığını şehrin göbeğinde
 minareler
 kubbeler
 dar sokaklar…

-Gene de o mistik, o ulaşılmaz soru sorualacaktır bir gün.
Ey cemaatimüslimin, bu ademi nasıl bilirsiniz?

-Allah rahmet eyleye, diye bir sahya yükselir on anda.Cemaatin tüyleri ürperir, daha dün gördükleri, konuştukları, kendileri gibi soluk alıp veren, kendileri gibi yemek yiyen öfkelene, sabırsızlanan, üzülen, kandıran, kandırılan adam değil midir bu? Bu o adam değil midir, ağzı kelimeler yapan:
Şimdi bir sıcak çorba olsa da içsek, diyen.
Geç kalma, diyen.
Şimdi gelirim, diyen.
Saat kaç?
Dokuz.
Erkenmiş daha.
Saat kaç?
Biraz gecikmşiz galiba.
Saat kaç?
Tam zamanı.
Saat kaç?
Biraz daha bekleyebilirim. 
Saat kaç?
Vakit hiç geçmiyor.
Vadesi ne zaman geliyor bu bonoların?
Bir hafta var daha.
Öğleye daha çok var.
Bu kış iki odaya da soba kuracağım.
Yazın memlekete gitmek istiyorum.
Ne çabuk geçiyor.

-Beklemek.. evet. Bekliyordu. kim kendini sonuçsuz bir beklemeye mahkum edebilir ömür boyu?

-…yani kendisinin daha delikanlılığınnın ilk yıllarında ve ne korkunç yıllardı onlar, arpa ekmeği yerlerdi ve uzak köylerden gelirdi ve kıtlık, açlık savaş bir aradaydı ve dövüşmüşlerdi Kuran için, Halife için ve Fransızı kenti terketmek zorunda bıraktıkları zaman kurtulduklarını sanmışlardı, oysa sonradan olanlar bambaşkaydı, uğrunda savaşmadıkları ve savaşmayı akıllarına getirmedikleri şeyler olmuştu, ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onu ortadan kaldırmak istemişler gibi bir sonu olmuştu, kimsenin beklemediği bir şeydi bu ama gene de çok kimse farkında değilmiş gibiydi bunun ya da sanki herkes kafir olmaya teşneymiş gibi, bir kendisi farketmişti gerçeği, bir de asılan bir kaç arkadaşı, şimdi biliyor ki asılan arkadaşlarının uğrunda asıldıkları şeyler de bu günkü insanların anlayabileceği şeyler değildir ve anlamazlar belki kendileri de bir kez daha asmaya kalkışırlar ama onlar yani asılanlar yani savaş verenler kendilerini asan insanlar kurtulsunlar diye savaşmışlardı ve asıldıkları şeyler için savaşmışlardı, bunu kim anlayabilir, kim? Kim?

-Yüreğinin vicdanının en derinden yükselen bu isyan dolu sese verecek bir cevabı yoktu.

-Eve kapanıp kalmakla insan değiştirmek istediği bir dünyayı değiştiremez. Ama bunu anlamam için elli yılın geçmesi gerekiyormuş. 

-…artık üzülmüyorum.Belki de üzülemiyorum. Bütün alçaklıklar bile doğal, çünkü alçaklık doğal.

-İyi bir açıklama, bazı şeyleri şaşılacak kadar güzel anlatıyorsun.
 Mesleğim bu benim, anlatmak, başkalarının duyupta anlatamadığı şeyleri dile getirmek. 
 Fakat kendini ustaca geri plana atmayı da başarıyorsun.
 Bak işte o meslek değil, yaradılış.
 Çok hoşsun dedi Sitare, biliyor musun bazen beşe kadar sayamaz gibi duruyorsun ama başladın mı arkasını getiriyorsun, sende anlamadığım şey bu.
 Sense sonsuza kadar sayacakmış gibi görünüyorsun ama beşe gelince tıkanıyorsun, ben de bunu anlayamıyorum.

-Bizim için herşey çabuk trajikleşiyor. İğreti şeylere tutunuyoruz. Üstelik bulunduğumuz her şey bir an sonra elimizin altından kaymaya başlıyor. Daha ısınmamıştık bile, daha alışmamıştık bile ona. Böyleyken kayıp gidiyor. Tutunduğumuz şeyin iğretiliğinden çok, kendimize ait bir özellikten geliyor bu.

-Birbirimize nasıl bakacağımızı bilmediğimiz için. Hiçbirimiz basit, yalınkat görmüyoruz kendimizi de, başkalarını da. Kendimizde ve onlarda olmayan nitelikileri yakıştırarak bakıyoruz. Sonra bir gün gerçekle karşılaşınca düş kırıklığı.. bundan dağılıyoruz. 

-Hep yalana inanmaya alışmış olanlar doğruya inanmakta güçlük çeker. 

-İnsanlar aslında birbirilerini tanımadıkları için severler, dedi şaşırtıcı değil mi? Tanıdıktan sonra nefret ederler birbirilerinden. 

 

Loading

Tagged in :

mod avatarı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir