Bu yazıyı okumadan önce kitabı okumuşsanız, yorumlarıma katılıp katılmayacağınızı merak edeceğimdir ama kitabı okumamış henüz okumak üzereyseniz sanırım bir fikir sahibi olmanıza yardımcı olabilirim.
Sarah Jio ismi belki Türkiye’de fazlaca dillendirillen bir isim. Kitaplıklardaki raflarda gözümüze hitap eden kapak tasarımlarıyla önce merakımızı celbeden sonra alıp sürükleyici anlatımına kapıldığımız kitapların sahibi bu isim.
Sarah Jio’u şahsen ben ilk kez okudum ve sanırım bir daha okumayacağım. Okumayacak olmam beğenmememden kaynaklanan bir durum değil benim tarzıma hitap etmeyişindendir. Kitabın arka yüzündeki alıntıyı okuduğumda evet bu kitap okunabilir demiştim fakat koskoca kitapta da aklımın kaldığı tek paragraf orasıydı başka etkileyici cümleler çok daha az dı.
Çeviri kitabı olduğunu da düşünürsek yazarın muhteşem akıcı bir dili var. Anlatım dili de ayrıca olağandan fazla yalın. Süslü cümlelerden uzak, duyguların direkt tanımanmalarıyla okuyucusuna olayı yaşamasını vadediyor. Ayrıca kitaptan bir şarkı listesi edinebilirsiniz.
Sözün özü eğer kitap okurken yalın bir dilden hoşlanıp okuduğunuz kitabın bir film havasında geçmesini isteyen okuyuculardan iseniz Sarah Jio sizi oldukça saracaktır.( En azından bu kitap için ) Fakat eğer okuduğunuz kitabın satır aralarında zihninizi zorlayacak süslü cümlelerden hoşlanıp okuduğunuz kitaplarda bunu arıyorsanız bu kitap sizin için yeterli olmayabilir.
Cinsiyetlerin verdiği ruh haline sığınaraktan şunu da söyleyebilirim ki erkek iseniz kitabı almadın iki kez daha düşünün yok bayan iseniz denemenizde zarar olmayacaktır.
Kitabın konusuna gelecek olursam eğer; pembe dizi tarzında ki hikayesi aslına bakarsanız etkileyici. Karakterlere yüklediği anlamlarda ekstra bir mesaj algılayamadım fakat kişilik yansıtması olarak gerçekçi kişiliklere yer vermiş olması da ayrıca iyi olmuş. Mesela hayatımızda bir Alexis karakteri hangimizin hayatında yoktur ki. Kitaptaki sadakat vurgusu bizim kültürümüzle çatışsada sevginin ne derece duyguları alaşağı edebildiğini de anlamış bulunuyoruz. Ryan karakteri bir çok muhabbetimizde ve örneğimizde ziyaret edebileceğimiz bir karakter.
Yazımın son kısmında ise kitaptan altını çizdiğim cümleleri paylaşacağım. Paylaştığım cümlelerle söylemek istediğim tek cümle var aslında. ” Bu kitabın oluru budur arkadaşım. ”
Sarah Jio Yeşil Deniz Kabuğu Kitabından Alıntılar:
- Esas mesele geçmişin geçmişte kaldığı. Hiçbir şeyi değiştiremem. Zaten geçmişi özlemiyorum da
- Uzun süre benimle birlikte olan o kalp sızısını hissetmeyeli bayağı bir zaman olmuştu.
- “Doğru” dedim. “Ama kesin olan şeyler var. O Beni terk etti. Bende birisi gitmek istediğinde onu tutmamak gerektiğini öğrendim.
- Dünya büyükanne ve büyükbabalarımızın zamanında daha romantikmiş.
- Uzun süredir kendimi amaçsızca uçan bir balon gibi yitik hissediyordum. Sonra bu adam geldi,beni aşağı çekti ve ipi bileğine bağladı.
- Doğruyu söylemek gerekirse, bir sürü insan ve onların şımarık köpekleriyle dolu aşırı pahalı bir binadansa barınağın daha iyi bir komşu olacağını düşünüyordum.
- Gökkuşaklarından çok yağmur bulutlarının olduğu ve insanın kendisinden başka kimsesinin olmadığı artık açık ve netti.
- Acısını ondan almayı o kadar çok istiyordum ki. Beynini iyileştirmek istiyordum. Parmaklarımı şaklatmak ve her şeyi düzeltmek istiyordum.
- İnsanın kendi kalbini kırması mümkünse, ben o anda kendi kalbimi kırmıştım. “Hayır bu adamı tanımıyorum.”
- Kamera çalışırken Cade yanağımdan öptü. Yaşlandığımızda bu fotoğrafa bakacak mıydık? Çocuklarımıza, onların çocuklarına gösterecek miydik, yıllar sonra tekrar gelip bu anı hatırlayacak mıydık?
- Onu kendime çekip sarıldım. Sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca öyle durduk. Belki de sonsuzluktu. Emin değildim.
- Ama Cade hala karanlıklardaydı, belki de benle, bizle ilgili anılarını sakladığı zihninin derin labirentlerindeydi.
- Bu, bana binlerce hikaye anlatan ve çok daha fazla kez, “Seni seviyorum” diyen sesti.
- Cade, ben senin için yas tutmaktan hiç vazgeçmedim. Seni sevmekten hiç vazgeçmedim. Bunu biliyor musun Cade? Şimdi buradasın, oturma odamda bana sarılıyorsun. Ne yapacağımı bilmiyorum. Korkuyorum, gerçekten çok korkuyorum. Senin için, kendim için, sen yokken kurduğum yaşam için. Yıkılmak üzere olan yaşam
- Onu her hücremle seviyordum, hep sevecektim. Ama şimdi gitmek zorundaydım. Cade kaybolmuştu ve ben artık onun yolunu aydınlatamıyordum.
- Güzellik ve karanlığın dünyasını tam ortadan çekilen bir çizgi ayırıyordu.
- Sözcüklerim, güneşli bir gündeki buzlu bir göl gibi çatladı.
- Yazın açan ve solan çiçekleri, sonbaharda altının tonlarına bürünen, sonrada dallarından dökülen yaprakları düşündüm. Vefat eden anne babaları. Yitip giden aşkları. Dünyada da, benim hayatımda da altın hiçbir şey kalmıyordu geriye.
- Sevdiğim her şey bir yığın kuma dönüşmüştü ve parmaklarımın arasından kayan her parçada irkilirken kumu elimde tutmak için her şeyi yapmam gerekiyordu.
- Beni bu şekilde görmesinin ona verdiği acıyı yalnızca tahmin edebilirdim. Damadı kendisi olmayan bir gelin.
- ” Tonjours ”
Bir yanıt yazın